Cengiz Aygün ‘Bir Portre Önümüzdeki üç ay: Ya Savaş, ya Diplomasi…
Pentagon-Yahudi ABD’si gemi azıya almış, terör örgütleri üzerinden coğrafyamızda operasyonlara devam ediyor. Savaş, kaos, terör görseldir, göze görünür, bilinirlik kazandırır ve galipmiş gibi bir algı oluşturur. Ama diplomasi, istişare, uzlaşma, mutabakat sessizdir, görünürlük arz etmez, mağlupmuş gibi bir algı oluşur. Ama son tahlilde kazanan istişare, mutabakat ve diplomasi olur.
Türkiye’nin de içinde bulunduğu arka kapı diploması ve istişareler sürüyor. Dünya’ya şekil verecek ‘yeni yüzyıl’ mimarı güçler ve akıl’lar istişare ve görüşme içindeler. Sürpriz ittifaklar ve ihtilaflar oluşuyor.
Terörizasyon içerikli vekalet savaşlarıyla alan açmaya çalışan, galebe çalmak isteyen, hakimiyet kurmayı idealize eden Pentagon-Yahudi-Neo-Con ittifakıyla; aklı önceleyen, diplomasiyle yol almayı tercih eden, istişare ve mutabakatlarla yeni dünya hakimiyetini ve yeni yüzyılı planlayan iki egemen gücün savaşı alabildiğine sürüyor.
Güç sahibi ve stratejik devletler, milletler ve coğrafyalar safları netleştirmeye başladı. Devletleri aşan ve devletlere hükmeden bu iki büyük gücün ittifakları oluşmaya başladı.
Bu saflar belirlenirken görünen ve görünmeyen yüzüyle savaş farklı boyut ve özellikte fasılasız devam ediyor. Kimi coğrafyada terör kullanılıyor, kimi bölgelerde ekonomi, kimi bölgelerde iç siyaset ve işbirlikçiler kullanılıyor, kimi ülkelerde yargısal boyut.
Geldiğimiz nokta; bu iki güç ya anlaşacak veya çok çetin ve kızışmış bir savaş hali yaşanacak. Bu açıdan önümüzdeki üç ay belki de en kritik zaman dilimi.
Türkiye, Kasım’ın ilk haftasında çok önemli toplantı, görüşme ve istişarelerde olacak.
İstişarenin diğer tarafında, ‘aklı’nı kullanmayı temel prensip edinen, ekonomiye egemen, dünya siyasetini şekillendiren, özellikle Güney Asya, Ortadoğu ve Avrupa’da Pentagonist-Yahudici ABD’nin eylem ve faaliyetlerinden rahatsız olup dünyaya diplomasi ve uzlaşı ile hükmetmek isteyen en büyük güç/güçler olacaktır. Kimse bunun farkında değil. İç siyasetin cazibesine kapılmış haldeyiz. Filan belediye başkanı gitti gidecek, falan belediye başkanı direniyor gibicesinden zahire hapsolmuş, gündemimizi popülistik olaylara teslim etmiş haldeyiz.
Ama bahsettiğim bu görüşmeler sonrası ortaya çıkacak mutabakat her şeyden çok en belirleyici olacaktır. Bu belirleyicilik iç siyasetten, coğrafyamızdaki komşularımızla ilişkilerimize, terör olaylarına ve örgütlerine ve ülkemizin bundan sonraki süreçte ekonomik, diplomatik ve stratejik oyun kurucu rolüne kadar etkin olacaktır.
Mutabakata varılan boyutta, tarafların ve özellikle Türkiye’nin istişarelere uygun davranması, ittifakı kalıcı kılacak; ‘yeni yüzyıl’ planlamasında masada ülkemize de gereken yeri verecektir. Ekonomik, stratejik ve iç siyasete dair çok ciddi imkan ve fırsatları, sorumluluk ve söz hakkını beraberinde getirecektir. Kanal İstanbul’dan, Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’deki belirleyiciliğe kadar hemen her konuda etkinliği artıran bir Türkiye olacaktır.
Ülkemizin huzurunu kaçıran FETÖ-PKK-DHKP-C-İŞİD vb. gibi terör örgütlerine karşı ciddi bir imha ve itlaf süreci oluşacaktır. Mesela az önce; ABD’nin ülkemizden giden 2000-3000 civarı FETÖ iltisaklı kişilerin oturma izni talebini reddettiğini öğrendim. Bu bile, oluşması muhtemel mutabakatın gücünün ülkemiz açısından pozitif yansımasıdır. Pentagon ABD’sine rağmen alınmış bir karardır.
Bu mutabakata tarafların riayeti ülkemizi 2023’e hiç ummadığımız pozitif şekilde ulaştırabilecektir. Bu mutabakat iç siyaset boyutlu olarak da, Erdoğan’a 2019 seçimlerine daha sağlıklı ve eli güçlenmiş şekilde girebilme imkanı verecektir. Şimdilik burada paylaşmanın erken olacağı ve hepimizi şaşırtacak pozitif ve radikal değişimlerin olacağını söylemekle bu kısmı noktalıyorum.
Peki bu mutabakata riayet edilmezse, özellikle ülkemiz tarafından bir tutarsızlık olursa ne olur?
Maalesef coğrafyamız ve ülkemizin içi, iç siyaset ve terör açısından hiç de iyimser bir süreç yaşayamayacağız. Pentagonist-Yahudici ABD’nin desteklediği ve bir dış politik argüman haline getirdiği, terör örgütleri üzerinden dizayn ve haritalandırma çalışmaları hız kesmeden sürecek ve maalesef çok daha acı olayların bölgemizde yaşanması mukadder olabilecektir. İç siyasetin yeniden dizayn edilmesi, Erdoğan’sızlık siyaseti, iç terörün hortlaması, haritamız hinterlandında bize rağmen oluşturulacak kuşatma ve PYD/YPG üzerinden koridor oluşturulması konusunda çok ciddi sıkıntılarla yüzyüze kalabiliriz.
Uluslararası boyut böyleyken içerde Erdoğan ne yapmaya çalışıyor?
Erdoğan ülkesel ve dünyasal boyutta cereyan eden ateş çemberinin farkında. Ve bu farkındalık içinde içeriyi temizlemek, yenilemek, ateşlendirmek ve güçlendirmek çabasında. Belediyede başlayan değişiklikler gündemdeki birkaç başkanla sınırlı kalmayacak görünüyor. Başta başkanları değişen belediyeler olmak üzere, başka pek çok il ve ilçe belediyeler de, başkanları ve kurumsal bazda çok ciddi revizyona uğrayacak.
AK Parti bazlı teşkilat değişiklikleri ise hız kesmeden ve minimum hata çabasıyla sürecek. Hemen akabinde bürokrasi boyutlu beklenmedik ve ciddi bir değişim rüzgarına şahit olacağız.
Kamu yapılanmasında öyle değişiklikler göreceğiz ki; “…bu da mı değişti, bu da mı oldu” gibi şaşkınlık içeren değişiklikleri göreceğiz. Kurumların politikalarına yeni vizyon sağlayacak, misyonuna mutabık ve muvafık yenilenmeleri tesis edecek, cesur ve dinamik isimlerin görevlere geldiğine şahit olacağız.
Öyle bir değişim yaşayacağız ki; Külliyeden Bakanlar kuruluna kadar ulaşan boyut arzedecektir. Bu yenilenmede Erdoğan’ın millete temel mesajı şu olacaktır; “Kim olursa olsun, en yakınımdan en uzaktakine kadar, hiç kimse kendini vazgeçilmez sanmasın. Devletin bekası ve milletin istikbali için, vatanın istiklali için kimin gitmesi gerekiyorsa gidecek ve yerine melali, ıstırabı, cesareti, azmi, inancı olanlar gelecektir.”
Bu değişikliklerde devlete sadakati esas alan ehliyetli ve liyakat sahibi, cesur, kararlı ve ülkeselliği temel prensip ittihaz etmiş, taşın altına elini koymaktan imtina etmeyecek insanların tercih edileceğini düşünüyorum. Aksi takdirde, “Ahmet gitti Mehmet geldi” kabilinden, halkın adalet duygusuna halel getirecek, inandırıcılığı olmayan, göz boyamaya matuf ve kabul görmeyecek değişiklikler yapılması ciddi kırılmalara, hayal kırıklıklarına ve küserek uzaklaşmalara sebebiyet verecektir.
Siyasi liderliğine ve stratejist refleksine inandığım Erdoğan’ın böylesi bariz bir hataya düşeceğini düşünmüyorum.
Akşener ve Yeni Parti..
Asgari müşterek iyidir. Ama adı üstünde en az ortak noktalarda ittifak edebilirliktir bu asgari müşterek denen olgu… Asgari müşterek derken, hertaraf olanın bertaraf olması riski bir gerçekliktir.
Mesela bir asgari müştereği, milliyetçi hassasiyeti ön planda olanlarla tesis edebilirsin veya merkez sağda bir müştereklik arayabilirsin. Veya merkez sol olarak liberal kesimle müşterek oluşturabilirsin.
Ama el insaf…
HDP kökenli bir siyasetle MHP çıkış odaklı bir siyasetin -asgari/azami/ortalama- adına ne derseniz deyin bir müştereği nasıl bulunur ki..? Bir araya gelemezlerin, birlikteliği eşyanın tabiatına aykırıdır. Siyasetin sosyolojisine, psikolojisine aykırıdır. Kendi içinde bile ihtiraslarından başka müştereği olmayanların şimdilik görüntüsel ittifakı her an çatlayabilecekken, bir de milliyet, vatan, demokrasi algıları farklı olanların müşterek oluşturması bana göre abesle iştigaldir.
Ha… görüyorum ki burada oluşan zorlama ittifakın temel referansı nefret birliğidir. Nefret birliği derken de; tabir caiz ise,‘düşmanın düşmanı dostumdur’ mantalitesiyle bir hareket tarzı gözleniyor.
Nedir bu nefret birliği dayatmalı Kıyas-ı Fasid; “Ben Erdoğan’ı sevmiyorum, HDP’ de sevmiyor, O halde ben HDP’liyle müştereklik oluşturabilirim” Olmaz arkadaşlar olmaz..
Nefret, husumet ve ortak düşmanlık güdüsüyle kurumsal siyaset olmaz, siyasi müşterek oluşmaz ve ittifak görünen bu ihtilafçıların müşterekliği başlamadan akamate uğrar. Siyaset Mühendisleri için Akşener ve siyaseti ‘asıl oğlan’ı yıpratmamak için kurulan ön alıcı bir bariyerdir.
Emin olunsun ki; Akşener’e bir araya gelemezlerle müştereklik kurdurtmaya çalışan akıl, aslında Akşener’i başlamadan siyaseten öldüren iradedir. Ama ne garip ve acıdır ki Sayın Akşener, kapılmış bir ihtirasa, siyasetin cazibesine, birilerinin ‘Sensin’ gazına, bakalım nereye kadar…
Ama şunu unutmayın ki; birileri Erdoğan’a karşı bir hareket ve siyaset oluşturacaksa, bunun figürü ve lideri Akşener kesinlikle olmayacaktır. Akşener bazılarının muhalefet güdüsünü, Erdoğan husumetini veya Erdoğan’a karşı oluşturulmak istenen ‘kızgınlık cephesini’ canlı kılmak için geçicilik içerikli bir enstrümandan ibarettir. Çok acı ama bunu maalesef söylemek zorundayım.
Siyaset cesaret işidir evet…
Ama aynı zamanda siyasette aslolan basiret sahibi olabilmektir. Basiretsiz siyaset yapmanın bedeli ticarethanesini açmadan kapatan müflis tüccarlık gibi olur. Akşener parti de kursa, HDP ve CHP’den transferler de gerçekleştirse, Google’dan bilişim uzmanları da getirtse/gönderilse, yapımcı/yönetmenler alarak sanatsallık da kazandırmaya çalışsa ilk seçimde hüsrana uğramaya mahkum bir prematüre siyasetçilik olacaktır.