Cengiz Aygün ‘den Bir Portre’İdlib Harekatı neden çok önemlidir..?
Peki nedir İdlib Harekatı’nın asıl özelliği..?
Irak’la başlayıp Suriye ile süren istikrarsızlaştırma ve dolayısıyla ülkemizi de güneyden kuşatmaya alan, İran sınırından başlayıp Akdeniz’e uzanan “Düşman Koridor”un engellenmesi içerikli “Ulusal Güvenlik Harekatı”dır.
Daha sonra İran’a kadar sirayet edecek istikrarsızlaştırma hamlesinin yerinde ve zamanında engellenmesidir.
Çünkü Kuzey Irak ve Suriye kanadı tamamlandıktan sonra sıra İran’a gelecektir. Ki bunun sinyallerini dün Trump’ın İran’la ilgili açıklamalarında gördük.
Egemen güçler ve özellikle Pentagon ABD’si Küresel Hakimiyetini Ortadoğu üzerinden yeniden kurmaya ve bu yolla yeni dizaynlar yapmaya kararlı.
Bu bağlamda; en önemli olgu Anadolu ve dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti Devletidir.
Soğuk savaş dönemi alışkanlığıyla hareket eden ve bölgesel değişimi iyi okumamakta ısrarcı olan bir ABD ile karşı karşıyayız.
Buyurgan, emreden, talimat veren ve kurguladığı oyunda figüran ülkeler istemekteler. Komünizm fobisi ve korkusuyla dizayn ettikleri dünyayı şimdi de farklı bir refleksle, ama eski alışkanlıkla elde tutma, kontrol etme ve hükmetme niyetindeler.
Ama; ne Türkiye eski Türkiye, ne de bölge eski bildikleri Ortadoğu…
Fakat özellikle Pentagon ABD’si bunu görmemek, anlamamak ve kabul etmemekte ısrarlı.
Başta Türkiye olmak üzere, İran, Rusya ve bölge ülkelerinin yeni algı ve vizyonlarını hazmedemiyorlar.
Eski, tabi ve muti ülkeler olgusuyla hareket etmekte kararlı görünüyorlar.
Aksi durum olunca; ki bu yaşanıyor şuanda…
Soğuk Savaş alışkanlıklı Pentagon, ayar vermek için Terör Örgütleri üzerinden, etnik unsurların referandum ve bağımsızlık gibi romantik ve duygusal hayalleriyle, ekonomi ve silah vasıtasıyla bölgesel destabilizasyon, kaos,
çatışma ve bölünme hedefliyor.
Bütün bu parametreleri dikkate aldığımızda Fırat Kalkanı, Kuzey Irak Referandumuna karşıtlık ve şuanda süren İdlib Harekatı, ülkemizin beka olgulu gerçekleştirdiği “Huruç Harekatı” bağımsızlık ve Milli Kurtuluş
Mücadelesidir.
Kurulan oyunun bozulması ve “bölgede bensiz ve/veya biz’siz haritalandırma ve dizayn yapamazsınız” minvalinde kararlı çıkışın eyleme dönüşmesidir.
Yapılması gereken Hatay sınırından başlayıp, Akdeniz’den İran sınırına kadar, bütün güneyimizi güvene almaktır. İdlib’le başlayan sürecin Afrin’le, Münbiç’le sürmesi; sonra da Fırat’ın doğusu için devam etmesi ve nihayetinde
Kuzey Irak özelinde Musul, Kerkük, Erbil boyutlu İran sınırına kadar devamı gereklidir.
Suriye’nin toprak bütünlüğü sağlanamıyor ise, Kuzey Suriye’nin koridor şeklinde, Irak’ın bütünlüğü bozulacaksa, Musul ve Kerkük’ün Türkiye’nin kontrol ve himayesinde olması tek yoldur.
Aksi takdirde güneyden yapılan kuşatma ile, sınırlarımız tamamen ele geçirilmiş, Türkiye Anadolu’ya hapsedilmiş, Terör vb. gibi tehlikeleri sınırlarımız içinde kabul etmiş oluruz.
Ki bu durum, intiharımız olur.
Ama iki bin yıllık devlet aklı ve bin yıllık Anadolu Devlet Geleneği buna müsaade etmeyecektir.
Binlerce kilometre uzaktan “Ulusal Güvenliğimiz tehdit ediliyor” diye Irak, Suriye, İran içerikli müdahalelerde bulunan ABD, bu bölgede Türkiye’siz bir oldu bittinin realize olmayacağının farkına varmak zorundadır.
İnanıyorum ve biliyorum ki; Pentagon, ABD Dışişleri ve Beyaz Saray tandanslı pek çok düşünebilen kişilikler bu gerçekliğe ciddiyetle parmak basıyor ve bölgedeki herhangi bir adımın Türkiye’siz atılmayacağının farkındalar.
Ama ne yazık ki; Pentagon henüz bu gerçekliği kabul ederek, klasik soğuk savaş refleksinden vazgeçmiyor.
Fotoğrafın bütününe bakmak zorundayız.
Bölgemizde direk veya dolaylı her olayla ülkemizin de alakası olduğunu asla unutmamalıyız.
Afganistan, Pakistan, Katar, Irak, İran, Suriye, Rusya üzerinden gelişen her bir olay ve adımın bizle de irtibatı olduğunu gözden kaçırmamalıyız.
Bölgesel bir “Örümcek Ağı” projesiyle karşı karşıyayız.
Girift, komplike ve karmaşık bir hakimiyet planlamasıyla olduğumuz bir gerçektir.
Ama görünürde bu karışık ve birbirinden alakasız gibi görünen adımların tek hedefi vardır. Başta ülkemiz olmak üzere coğrafya’yı yeniden dizayn ederek; devletçikler oluşturarak, parçalayarak, savunmasızlaştırarak istenilen
kıvama getirmek.
Ama Türkiye şuanda hem ülkemiz için, hem de bölgesel boyutlu bir oyun bozma harekatı içindedir.
Bir ve beraber olmak durumundayız.
İçerdeki olaylara hapsolmamalıyız.
Erdoğan’ın siyasi, bürokratik, ekonomik değişim ve adımları ivedilikle atması; sonrasında asıl olan bölgesel oyuna bütün enerjimizi yöneltmesi elzemdir.
İçeride, hiçbir belediye başkanının, bürokratın, siyasetçinin kişisel koltuk mücadelesi inadıyla hareket etmesine, kendini düşünmesine, bencillik etmesine tahammül edilemeyecek noktadayız.
İç siyasetin heva ve hevesiyle, hamaset söylem ve sözün şehvetiyle yapılacak siyaset kavgalarına zaman ayıracak vaktimiz kalmamıştır.
İdarecilerin, değişiklik taleplerine birilerinin kapris yapmasına, direnmesine, kendini vazgeçilmez sanarak enerjimizi içeri hapsetmesine ve tüketmesine sarfedecek zaman yoktur.
Herkes sorumlu ve mesuliyet duygusuyla davranmaya, kişisel istikbalini bir kenara koymaya, kişisel kazanç ve makam peşinde koşmamaya mecbur ve mahkumdur.
Şuanda bekamız, ülkesel istiklal ve istikbalimiz, milliyet ve milletimizin geleceği için bir kırılma noktasındayız.
Çünkü; Birinci dünya savaşı sonrası, Kurtuluş Savaşı süreci gibi ölüm-kalım mücadelesindeyiz.
Milletin her ferdinin uyanık olması ve olaylara sen-ben gözüyle bakmaktan ziyade, daha geniş açıdan görmesi şarttır.
Devlet refleksi harekete geçmiştir.
Devlet Aklı devreye girmiştir.
Şuanda en büyük ihtiyacımız; tek ses, tek yürek, tek yumruk şeklinde bir ve beraber olmamızdır.
Kayıkçı kavgası bizi zayıflatır.
Emin olunsun ki; içerdeki olaylara hapsolur, üzerimize gelen tehlikenin büyüklüğünü görmezden gelirsek; yarınlarda kavga edecek bir vatanımız bile kalmayabilir.
Bu yüzden; ülkemize yönelen her saldırıda (Vize olayı mesela); ama’sız, fakat’sız, lakin’siz net tepki koymalı, tavır almalı, safları sıklaştırmalı ve harice karşı dahili ihtilaflardan arınmış dik bir duruş sergilemeliyiz.
Oynanan oyunu bozacak tek şey, birlik ve beraberlik ruhumuz olacaktır.
Tıpkı Milli Kurtuluş Mücadelemizde olduğu gibi……..
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah’a emanet olun sevgili okurlarım.